25 Ağustos 2010 Çarşamba

Ellerin

Sisli olsa da bakışlarının karşılığı ilk anda el yordamıyla bulmayı dene.Ellerin senin zannettiğinden çok daha akıllı.Kendilerinde oldukları bir zaman olsun yeter ki.Yeni uyanmış olsunlar .Su değmemişte olsa temiz olsunlar.Boş...Bomboş olsunlar..Çizgiler,lekeler geçmesin üzerlerinden doğduktan sonra eklenmiş,onlara ait olmayan.
Gölgeler... Saat kaç olursa olsun, güneş ne tarafa sırtını vermiş olursa olsun, ya da ay gökyüzünde krallığını ilan etmişken olsun...Gölge tehlikesi her zaman var.Ona dikkat et sadece.
Birde tek başına ol.Yalnız değil ama tek başına..Kimsesiz ,sessiz değil..İstersen çok kimseli ol .Hatta gürültünün en ortasında ol.Ama tek başına...Tek başına ol.
Silüet halinde olsun herkes.Sen dokunduğunda kontürleri koyulaşsın.Dudakları kırmızılaşsın.Fonda kareler oluşsun. Siyah ,beyazın yanında daha siyah...Beyaz ,siyahın yanında bembeyaz..Birde önemseme dudakların hareketini ,renklerindeki koyuluğu.Onlar senden önce de ,senden sonra da hep bir şeyler söyleyecekler..Sen sus..İstediğin kadar.Mecbur hissetme.
Ellerin..Onların bir şey söylemesine hep izin ver ama.Renk değiştirmesine..Altın gibi,ya da bembeyaz ışıl ışıl olup,tüm dikkatleri üzerlerine çektiklerinde utanma.Pembeleştirme yanaklarını.Kısmaya çalışma ışığını.Ya da görmezden geldiklerinde,yoklarmış gibi,yokmuşsun gibi davrandıklarında,karartma içini.Pul pul dökme..dökülme!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

' O Zaman Her Şey Sadece Olur '

Ayrıksamayı bıraktığımız daha ilk anda hayatın rengi değişmeye başlar.Her an her saniye değişim devam eder.Bu değişim bizi ışığa,gökyüzüne,en yükseklere götüren bir değişim olur ve o renklerin içindeyken oturup düşünmeyiz çamura nasıl bir form versem,taşı nasıl yontsam,hangi sözcükleri,hangi notaları biraraya getirsem,ya da oyuncuysak bu duyguyu nasıl karşı tarafa geçirsem diye..Kendimi ne yapsam da iyi hissettem diye...Düşünmeyiz.O zaman her şey sadece olur.Ve dünyanın en beğenilen,tanınan,konuşulan eserini bile yaratmış olsak,bu oluşun o kadar önemsenecek bir durum olmadığının farkında oluruz.Yaptığımız sadece doğamızı gerçekleştirmektir..Bedenimizin ölümüne neden olmamak için yemek yememiz kadar ,ruhumuzun ölümüne neden olmamak için dönüştürmemiz-üretmemiz,yaratmamız- kadar normal ve olmazsa olmaz bir şeydir.Şayet ürettiklerimiz ,burnumuzu Kaf dağına taşıdıysa,bir durup düşünmekte fayda var.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Dünyanın İhtiyaç Duyduğu Hareket 'DADA'

Birinci dünya savaşı sonrasında insanların birbirlerine neler yapabildiklerini,ne kadar vahşileşebildiklerini gören bir grup aydın ,savaş tarafından gebe bırakılır.Babadan alınan nefret ,ana rahminde bir karşı çıkışa dönüşür.Teknolojiye karşı çıkış,dine karşı çıkış,sanata karşı çıkış,burjuvaziye ve burjuvazinin getirdiği her şeye karşı çıkış ...Ama en çok da savaşa ve barbarlığa karşı çıkış...ve 6 kasım 1916 da Zürih'te Cabaret Voltaire adlı bir kafede,aylardır -hatta yıllardır- yaşadıkları yoğun doğum sancıları sonunda ,Tristan Tzara, Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Hugo Ball, Marcel Janco ve Emmy Henningsin doğumu gerçekleştirirler ve ona orada 'Dada' ismini verirler.

Onlar sanatın parayla ilişkisinden,parayla bir ilişkisi olmasından dahi rahatsızdırlar.Sanatın satın alınamaz bir şey olmasını isterler ve bu yüzden Caberet Voltaire de bir araya gelerek ,asla sanat yapma amacı gütmeden,anlık yaratımlarda bulunurlar.An'lar satılamaz,satın alınamaz ve çoğaltılamaz çünkü.Şiirler okurlar, danslar ederler ,şarkılar söylerler,tiyatrolar yaparlar..Kural ve kalıpsızlıkları ,onları kendilerine,kendi gerçeklerine daha çok yaklaştırır.Bu yaklaşma eylemi beraberinde ;doğallığı,kendiliğindenliği,söylenmemiş sözleri,daha önce kullanılmamış bir şiir biçimini ve dilini,kolaj ve fotomontaj gibi teknikleri ve birçok önceden olmamış, cesaret edilememiş hareketi getirir.Dada böylece,o dönemde bahsi geçen 'sanat' kavramından kaçarken ,yine 'sanat'a tutulmuş olur ve tüm 'izm'lerden sıkılmışkan,onların karşısında dururken ,getirdiği yenilikler ve bunlardan etkilenen sanatçılar nedeniyle de,adının sonuna 'izm' ekini alarak,bir sanat akımına dönüşmekten kendini kurtaramaz.

Dada hiçe sayar,Dada karşı çıkar,Dada inkar eder,Dada alay eder.Dada'nın derinlerinde savaşın acısının birebir yaşanmışlığının izleri vardır.Dada bir şeye karşı çıkarken elindeki bardaktaki nedenler neredeyse bardaktan taşacak kadar çoktur ve her bir bardağın içi mutlaka doludur.

1922'lerde 'uyku' haline geçen Dada,dönem dönem dünyanın farklı yerlerinde ortaya çıkar ve bir süre sonra tekrar 'uyku'ya dalar.Dünyanın şu anda ihtiyaç duyduğunu düşündüğüm Dada'nın ,bir yerlerde-ama en çok da ülkemizde -yeniden uyanabilmesi için gerekli gürültüyü yapabilmek umuduyla...

8 Nisan 2010 Perşembe

çamura mektup

Sınırındayım sanırım sana dokunmadan yaşayabilmenin.Ellerimi başka hiçbir şey için kımıldatmak istemiyorum şu an.Tek tek sevdiğim tuşlara bile dokunmak zor ilk defa.Sana yakın olduğum kadar yakın değilim hiç kimseye,hiçbir şeye...Müzik...Hala platonik bir aşk gibi...Aşk..Çok güçlü bir aşk.Ama hala aramızda mesafeler var..Hala birbirimizde gidemediğimiz yerler..Hala yanında olamadığım bir 'ben'...Zamana ihtiyaç var biliyorum.
Tanıdıklığa değil,yerleşikliğinden gelen bir uzvuma özlem şuan duyduğum.Başka şeyler deniyorum.Boyalar mesela,harfler mesela,notalar mesela,dans mesela,aşk mesela...Göğsümde sıkışıp kalan o nefesi alabilmek için...Başka şeyler deniyorum.Ama hiçbiri şu anda seninle gittiğim yerlere gidebilmemi sağlayamıyor.Sanki tekerlekleri patlak,benzinleri yetersiz...Oysaki ben senin bir kere bile beni yarı yolda bıraktığını hatırlamıyorum.Sana bulanmak ,içinde kaybolmak,kendimi bulamayacak kadar sen olmak istiyorum..Hiç bir duygu değil,hiç bir sıfat değil,hiç bir isim değil bu defa...Sadece sen olmak istiyorum.

2 Nisan 2010 Cuma

Kendini Çalan Adam

Hayat nefestir...Nefes ritim...Kendi bedenimizi,kendi ruhumuzu çaldıkça, nefes aldığımızın, nefes verdiğimizin yeniden farkına varırız.

Kendini çalan adama birçok açıdan yaklaşabilirz.O bedeninin ve ruhunun virtüözüdür.Hem kendi bedenini bir enstrüman gibi kullanarak herkesin duyabileceği bir müziğe dönüşen adamdır.Hem de kendinden başka kimsenin duyamayacağı besteleri,dans ettiren ritimleri ,kendi içinde bir döngüsü olan, kendine ve evrene dair olabildiğince her şeyin farkında bir adamdır.Bu adamın ruhu ve bedeni bütünlük içindedir.Hangi duygusuna basarsa ne ses çıkacağını bilir. Heykeldeki mağara hissi, çaldığı müzikle kendi kendine-kendi içinde sakinleşip,heyecanlandığının; neşelenip,hüzünlendiğinin ve bulutlanıp, yağdığının dışavurumudur.

Ve ayaklar..Çalan müziğin en farkında olmadığımız zamanlarda bile onlar hep farkındadır.Dinlemeye devam eder,ritim tutar,dans ederler..Onlar en iyi müzik dinleyicileridir.Heykeldeki ayak formu piyanoyla da benzerlik taşır.

*** *** *** ***

İsterseniz onunla siz de konuşabilirsiniz.Sizinle aslında çok iyi bildiğiniz ,ama dünyaya gelirken perdenin arkasında bıraktığınız için ilk adımınızla unuttuğunuz bir dilde konuşacaktır.Onu anlayabilmenin tek yolu ,sizin de kendinizi çalma yolunda olmanızdır.Belki bir soru sorarak başlayabilirsiniz ve o bir soru bir diğerini getirebilir.Sizin sorularınız bittiği zaman o da size bir şeyler sormak isteyecektir.Eğer siz de ona cevap verirseniz,cevaplarınızla çok geçmeden yıllardır içinde yaşadığınız 'kendinizin', hiç gitmediğiniz bir yerinde bulabilirsiniz kendinizi.Sesiniz hiç duymadığınız bir notaya basabilir,elleriniz hiç görmediğiniz bir ağaca dokunabilir,teninize hiç esişine şahit olmadığınız bir rüzgar çarpabilir.Vücudunuz,en sevdiğiniz renklerle dolu kocaman bir okyanusun içinde özgür...Burnunuzda 'güzel bir şeyler var,ya da ,birşeyler değil, her şey güzel' kokusu...Ve en sonunda gözlerinizde...Aynaya bakıyor oluşunuzun şaşkınlığı...

-En çok ne zenginisin?
--Düş
-Neden düş?
--Çünkü;ruh kan kaybından ölmez belki ama düş kaybından ölebilir.

Kendini Çalan İki Kadın..Camille Claudel(08.12.1864-19.10.1943)

Kendini Çalan İki Kadın..Camille Claudel(08.12.1864-19.10.1943)
''Akıl hastahanesi!Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok!Onların keyfine kalmış işim!Bu kadının sömürülmesi ,sanatçının ölesiye ezilmesi...Mahsus kaçırdılar beni,onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye;yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olupunu biliyorlar çünkü.Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi,yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar...Bilmiyorum,kaç yıl oldu buraya kapatılalaı,ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar...Bütün bunlar Rodin'in şeytani başının altından çıkıyor.Kafasında bir tek düşünce vardı zaten;kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam;bunu engellemek için de ,yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım.Her bakımdan başarıya ulaştı işte!Bu...Bu esaretten çok sıkılıyorum...Villeneuve'e hiç dönemeyecek miyim,Paul? Camille Claudel''

Camille! neden öyle arkalarda kaldın?

sakauntala/camille

sakauntala/camille
''Ne resim ne heykel kutsal aşka yönelen bu ruhu avutabiliyor.kutsal aşk çarmıhta kollarını açmış bize.''MİCHELANGELO

Frida Kahlo (06.07.1907 13.07.1954)

Frida Kahlo (06.07.1907 13.07.1954)
"Benim zamanımda otobüsler hiç de güvenilir değildi;henüz yeni kullanıma girmişlerdi ve pek rağbet görüyorlardıTramvaylar boşalmışlardı. Alejandro Gomez Arias'la otobüse bindim..Kısa bir zaman sonra otobüs ile Xochimilo hattının treni çarpıştı.Tuhaf bir çarpışmaydı bu; şiddetli değil, ağır ve yavaştı, herkesi sarstı.Beni daha da çok sarstı..Önce başka bir otobüse binmiştikAma küçük şemsiyemi unuttuğumu görünce, aramak için indik,beni harabe eden otobüse böylece bindik. Kaza bir kavşakta oldu..İnsanın çarpışmanın farkına vardığı, ağladığı doğru değilGözümden bir tek damla yaş akmadı ve demir çubuk kılıcın boğayı delmesi gibi beni deldi geçti."* "Ben sürrealist bir ressam değilim. Asla hayallerimi resimlemedim. Yalnızca kendi gerçeğimi resimledim"* "Başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam.* "Başlangıç Diego ... Yapıcı Diego ... Çocuğum Diego..Ressam Diego ... Babam Diego ... Oğlum Diego...Sevgilim Diego ... Kocam Diego..Dostum Diego ... Anam Diego..Ben Diego..."Günlüğünden.

RODİN/BALZAC

RODİN/BALZAC
''eğer gerçek ölecekse,gelecekteki nesiller benim Balzac'ımı parçalarlar.Eğer gerçek ölümsüzse,size şimdiden söylüyorum,heykelim alıp başını gider.''AUGUSTE RODİN

cyrano de bergerac

cyrano de bergerac
''...Tazıya tut, tavşana Kaç mı demeli? Belki kaz gelir diye bana ..Tavuk mu göndermeli? Yoksa bir fino gibi.Susta durmak mıdır ki, acep en münasibi?İstemem eksik olsun!.Fakat şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya 'Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,Gören gözü, çınlayan sesi olmak .Ve canı isteyince şapkayı ters giymek, karışanı Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya Kalemine sarılmak ve ancak duya duya Yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:Çocuğum! demek, bütün bunları hoş gör yine,Hoş gör bu çiçekleri, hatta bu kuru dalı,Bunlar yabanın değil, kendi bahçenin malı!Varsın, küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.Ara hakkını hatta kendi nefsinden bileVelhasıl bir tufeyli sarmaşık zilletiyle Tırmanma! Varsın boyun olmasın söğüt kadar,Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?Kavaklar sıra sıra dikilse de karşınaBoy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!...''

çingeneler zamanı

çingeneler zamanı
şayet zaman bir kıyafet giyinecek olsaydı ,barındırdığı tüm büyük acılara rağmen yine de onu seçerdi..

''-adın ne?/-Perhan/-senin adın ne?/-Perhan''

uğur polat

uğur polat
baktığın yerde gördüğün -gördüğüm- güzelliğe...duygular ve karakterler arasında kurduğun salıncakta sallanırken çıkardığın tüm 'ses'lere...harflere ihtiyaç duymadan konuşturduğun sessizliğe... ve tüm hissettirdiklerine...teşekkürler...

Ali,Ruhi,Levon...

Ali,Ruhi,Levon...
''sizinle görüşelim Ruhi bey /vaktim yok, vaktim yok /Ruhi bey, görüşelim /vaktim yok görüşmeye kimseyle /Ruhi bey/kendimle bile, kendimle bile...''

karşılaşma

karşılaşma
adam akrep...kadın yelkovan...saat gece 3:15...

aynaya bakan kadın/mehmet aksoy

aynaya bakan kadın/mehmet aksoy
oldukların mı olamadıkların mı...hangisi sensin?

ousmane sow

ousmane sow
"İnsanın emekliliği düşündüğü yaşta gelen bu ünü,Afrika için kullanmak istiyorum.İnsanlar,bu kıtada ne güzel insanlar yaşadığını bilsinler,çocuklar dünyanın onların önünde açık olduğunu öğrensinler diye düşler yaratıyorum."OUSMANE SOW

"Eğer dünya benimle ilgilenirse ,belki Nubalarla da ilgilenir ,kurtarmaya çalışır."OUSMANE SOW

BRANCUSİ/SONSUZ SÜTUN

BRANCUSİ/SONSUZ SÜTUN
yerden kopuk...gökyüzünde hareket halinde...gitmek istediğiniz her yere sizi götürebilen, demirden bir uçan halı...

beetlejuice beetlejuice beetlejuice

beetlejuice beetlejuice beetlejuice
''lütfen hemen gitmeyin..lütfen..hey çocuklar yapmayın.benzer yönlerimiz var baksanıza aynı mağazadan giyiniyoruz.. ''

''9.908.383.750.000 ''hey !elvis geçiyor.hey kral!galiba sıra bende..evet..sıkılmaya başlamıştım.1,5 saat sonra fotoğraf çektiricem de ..aylardır peşimdeler.bir iç çamaşırı şirketi resimleri için.napıyorsun..dur ..yapma..saçlarımı bozma..kes şunu ..kes...

...bu halimde hiç fena değilmiş''

Shake, shake, shake, Senora, shake your body line...